25 Aralık 2012 Salı

Gent

Brugge'dan sonra Gent'e ugruyoruz. Yol ortalama 45 dk suruyor. Yani bu civarlara gelinirse bu iki sehir ayni gun icinde gezilebilir.
Mevsimden dolayi hava erken karardigindan buradaki fotograflar maalesef karanlik havada cekildi, ama yine de idare edin:)
Arabayi merkezde bir otoparka parkediyoruz. Belcika'da otopark olaylari cok kolay oldu bizim icin, arkadasim Z'nin tavsiyeleri ve navigasyon yardimiyla hizli bir sekilde, tabiri caizse elimizle koymus gibi bulduk diyebilirim ama aslinda hic gerek bile yok birinin tarifine, sehirler o kadar duzgunki,sehirlerin girisinde size otoparklarin tamamini gosteren levhalar var, hatta otoparklardaki alan bosluklarina kadar belirtiliyor.

Simdi sehre giris yapalim bakalim.



Christmas zamani oldugu icin Avrupa'nin heryerinde Christmas Marktlar kurulu. Konsept ayni, yiyip icme ve hediyelik esya alma seklinde..

Gent'te bir de konsere rastladik, Jazz konseri vardi, eh biraz keyfini cikardik tabii, sehir bizi adeta hos muzik dinletisiyle karsiladi.

Brugge'dan sonra beklentiler epey yukselmisti, Gent bu beklentileri tam olarak karsilayamasa da gorulmeye degerdi. Zaten bakildiginda bir yerden sonra Avrupa sehirleri birbirlerine cok benziyor ama ben yine de hepsinin farkli bir enerjisi olduguna inaniyorum ve gezerken de bunu hep hissediyorum.

 Rathaus (Belediye binasi)
 St Nicholas' Church



Belcika dedik, cikolata ve sekerlemeler adim basi gozumuze gozumuze geliyor. Almamak yememek mumkun degil. Son birkac gundur sadece cikolata ve seker yedim diyebilirim. Belcika'nin Cuberdon denilen bir sekerlemesi de unlu ama cikolatalar yok mu o cikolatalar... Hele bir de boyle guzel magazalarda sergilenince gel de yeme:)


 Baked with love, served with joy, Enjoy:)

24 Aralık 2012 Pazartesi

Ruya sehir Brugge


Avrupa'da mimarisi bozulmadan Orta Cag'dan bu yana korunmus bir sehir Brugge. Cikolatalari, evleri, kanallari ve biralariyla sehir ayri bir keyif sagliyor ziyaretcilerine. Arkadasim Z.nin onerisiyle bu sehri ziyaret etme imkani bulduk ama kesinlikle gidilesi gorulesi hatta mumkunse 2-3 gun gecirilesi bir yer. Benim fotograflarim, Brugge'da gecirdigimiz sadece birkac saatten.. O. ve arkadasimiz N. ile bu bolgeyi gezdik. Suan sadece Brugge'u anlatiyorum ama sonraki gunlerde diger sehirleri de yazilarim ve fotograflarimla paylasiyor olacagim.

Brugge ben de ayri bir yer edindi, cok keyifli, cok farkli bir yapisi vardi. Sehrin enerjisi yasanmaya degerdi. Simdi sizi fotograflarimla basbasa birakiyorum.

Oud Sint-Jan


Bu sehri UNESCO'nun korumaya almis olmasina sasirmamak lazim..

Bu evde yasamayi kim istemez ki..

\

 Church of Our Lady Bruge (Muhtesem bir mimariye sahip bir klise)                      

  
Kanallarda bot turu yapmak mumkun ama mevsim itibariyle uygun degildi. Bahar yada yaz aylarinda giderseniz mutlaka bot turu yapin derim. Birbirinden sahane yapilarin arasinda kendinizden geciceksiniz hic kuskusuz..




Cikolata cikolata cikolata... Sevmiyor bile olsaniz Belcika'ya gelirseniz tatmadan donmeniz mumkun degil. Magazalari da o kadar cekici tasarlanmis ki..


bunlar komik olanlar:)
 
Belcika biralariyla unlu. Bu fotografini cektigim 2B'de bir cesit sergi gibi, biralarin her biri farkli cesit. Suan bu mekanda sunulan bira cesidi ise ortalama 100...

 La Place Burg

Christmas zamani bircok Avrupa sehrinde oldugu gibi burada da Ice Skating (buz pateni) pistleri kurulu. Izlemek bile cok eglenceli.

 Her zaman oldugu gibi yine bir etkinlige rastladik sansa:) 1932'den bu yana Christmas Kortejini yapiyorlarmis, kendinizi birden Orta Cagda hissediyorsunuz kortej gecisini izlerken.



 Isteee Jingle Bells sarkisini calan amca. Bu sarki adindan da anlasildigi gibi canlari calarak soyleniyormus aslinda. Goruntudeki amca onundeki piyano gibi duran tuslara basarak goruntudeki canlari caliyor.

 Picasso ve Salvador Dali sergilerini de gezdik. Eserleri burada gostermek istemedim ama sergilerin bulundugu alanlar cidden cok sik tasarlanmislardi, buyrun bakin..

 

Ben Brugge'dan acayip keyif aldim, eger Belcika'ya yolunuz duserse ugramadan gecmeyin derim, hatta sadee Brugge'u gormek icin bile bir tur yapabilirsiniz, inanin deger, tadi hala damagimda...

11 Aralık 2012 Salı

Didemlemeler

Cesitli durumsal haller

Daimi karsilastirma hali: Yurtdisinda yasayan insanlarin Turkiye'ye geldiklerinde, ucaktan indigi anda "Memleketim gibisi var mi" demeyeninin olmadigina kalibimi basarim

Pasaport kontrolu: Pasaport kontrolune yaklasildiginda other nationalities(TC vatandasi olmayanlar icin pasaport kontrol) kismindaki uzunca kuyruk enfes bir zevk yasatir istemeden de olsa

Yabanci dil refleksi:Turkiye'ye geldikten sonra dahi, yolda yururken carptigin kisilere "sorry" deme hali (ve tabi karsindakinin de sana tip tip bakmasi:) )

Zaman farki: Saatini guncellemis olsan dahi beynin sacma bir sekilde surekli saat hesabi yapmaya devam etmesi (neden bilinmez)

Para birimi farki: Turkiyede satin aldigin hersey icin "bu simdi kac euro ediyor" diye gereksiz bir hesaplama yapmaya calisma durumu (bunun nedeni belli gerci:) )

Trafik durumu: Korna sesleriyle istemsiz bir uyarilma hali: Evet Türkiye'deyim:)



9 Aralık 2012 Pazar

Christmas zamanııı

Eveett tüm Avrupa gibi Viyana'da da Christmas son hızıyla yaşanıyor. Kasım ayının ortasından beri açık olan Christmas marktlar hem Viyanalıları hem de turistleri Aralık sonuna kadar karşılamaya devam edecekler. Birbirinden renkli Christmas marktlar şehrin hemen hemen her bölgesine yayılmış vaziyette, bence çok bir farkları yok ama Viyanalılara sorarsanız kiminin Punsch'ı (sıcak alkollü içecek) meşhur, kiminin Hot Dog (würstel -domuz sosisi).

Sizler için üşenmedim, bu soğukta gittim çekim yaptım:) Şaka bir yana çok soğumaya başladı hava, özellikle bugün beni bayağı bir zorladı... Buz gibii

Christmas marktlardan önce biraz şehirden de kareler paylaşayım, Viyana'nın en ünlü caddesi Kartner Strasse girişinden


 Canlı mankenler, bir iç çamaşarı mağazasının yeniyıl koleksiyonunu sergiliyor:)


 Karnerstrasse'deki ufak bir Christmas markt

Austurya'nın ünlü Wanner gofret markasının sponsorluğunda, Christkindl Sonderzug. Bu modifiye edilmiş trenle Viyana'da ufak bir şehir tur atabilirsiniz..

 İşte Spittelberg Christmas Markt'tayız. Çikolatalar yummmyyy




Punsch ve Glühwein işte bu kaplarda kaynatılıyor. O soğukta bir iyi geliyor anlatamam:)

 Çok çeşitli el sanatlarından ilginç parçalar bulmanız mümkün.

 Museum's Quartier'de Curling oynuyorlar, buzun üzerinde Bowling gibi

 Buz üzerinde araba yarışıı, Toys for Big Boys.

22 Kasım 2012 Perşembe

Herseyden once Saglik!

Yaklasik 6 haftadir, elimde dirsegime kadar cikan bir atel ile yasamak zorunda kaldim, olay kisaca soyle olmustu, 6 hafta once cumartesi sabahi uyandim, O.'ya "ne hazirlayayim kahvalti icin" diye sordum, en sevdigi seyi istedi 'Sucuk Kizartmasi'. Kalktim yerimden elimi yuzumu yikadim, aklimda annemi aramak vardi, bir gun oncesinden konustugumuzda hastaydi, merak ediyordum onu, "su sucuklari tavaya atayim oyle ararim" dedim icimden, basladim malzemeleri tezgaha cikarmaya, "ne lazim? Sucuk, bicak, kesme tahtasi". "Kesme tahtasinin uzerinde ne yapilir? sucuk dogranir, ama once ne yapmak lazim, sucugun zarini soymak tabiki de", ben ne yaptim sucugu aldim sol elime, bicak sagda, tum gucumu bicaga verererek yukari asagi hareketlerle soymaya calisirken, birden bir aci icimde, kanlar foskurmakta, kosarak O'nun yanina gitmeye calistim, baktim cok kaniyor, banyoya attim kendimi o da kostu hemen, yikamaya calistik once olmadi, O. sargi bezi buldu, uzerine bastirdik, babamiz doktor hemen aradik tabi, bize birseyler tarif etti ancak goremediginden tam bir yorumda da bulunamadi, "hastaneye gidin" dedi, alelacele ciktik evden, yakindaki hastane almadi, baska bir hastane onerdiler ve hemen oraya sevk ettiler, burda kazalara ozel hastaneler varmis "Umfall Kranken Haus" diye geciyor. Beni ameliyathane odasina benzer bir odaya aldilar, iki doktor vardi basimda, ufak bir operasyon, detaya girmeyeyim, sonra da iste bu 6 haftadir elimde duran atel takildi.. Fizik tedavim devam edecek bir sure daha, atel bugun cikti...


Niye bu kadar uzun anlattim, bilmem, anlatirken de tekrar yasadim bir yandan..

Diyecegim su aslinda, tum bunlari bana gecmis olsun demeniz icin yazmadim tabiki. Ben birebir 6 hafta boyunca sol kolumu kullanamadan yasamak durumunda kaldim, biliyordum bu gecici bir sureydi o atel cikacakti ve ben normal hayatima donecektim bu guzel tarafiydi, ancak bir yandan da parmagim bir daha eski performansinda olmayakti... Bunun da otesinde cidden, ancak basiniza bu tarz bir durum gelirse siz de anlayabilirsiniz, Engelli insanlarin durumunu, yasadiklari zorluklari, gomlek giyip dugmesini kapatamamasini yada trenden inmek icin yardim almak durumunda olmasini, biri olsa da valizimi tutsa yada biri gelene kadar burdayim mecbur olma hallerini..

7-8 yaslarindaydim annemle bir magazaya girmistik Osmanbey'de. Engelli sandalyesinde bir cocuk vardi, sanirim Zihinsel engelliydi. Cocuga cok uzulmustum, istemsiz bir sekilde annesine "Ozurlu mu?" deme gafletinde bulunmustum ve daha o yaslarda bu tur durumlarin ne kadar insanin icini acitigini ogrenmistim. Annesi hirsla bana donup "Ozurlu degil, Engelli" diye kizmis ve bir hisimla benden uzaklasmislardi. Uzuntum ikiye katlamisti o an, ben kotu birsey demek istememistim aslinda ama kadincagiz kimbilir ne kadar uzgundu durumdan oturu, tahammul siniri kalmamisti kimseye..

Cevremizde yuzlerce var ama cogu zaman farketmiyoruz bile, ben kendi adima artik daha da bilincliyim ama nolur sizlerde hem kendinizde, hem cevrenizde, cocuklarinizda bu farkindalik bilincini gelistirin, kimse bu durumu kendi tercih etmiyor...


Saglikla kalin...

18 Kasım 2012 Pazar

Bir Varmış Bir Yokmuş..

Bir varmışş bir yokmuşşş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde pireler berber develer tellal iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken... Ne kadar uzun zaman olmuş ben bu cümleyi duymayalı / kurmayalı...

Babannemin biz çocukken anlattığı masallardan biri "Edik ile Büdük" 'dü ve masal şöyle başlardı.

"- Büdük (seslenir) : Ediiik
 - Edik: Ne dedin Büdük?
 - Gel gidelim de çocuklarımızı bi ziyaret edelim"

İşte öyle masal gibi bir hafta geçti benim için. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım, özlem giderdiğim, çocukluğuma döndüğüm bir hafta... Annem ve teyzem yanımdaydı.

Her güzel şey bitiyor, herkes ait olduğu yere dönüyor, rutin hayatlar yeni bir güne daha yelken açıyor.

Sevgiyle kalın...


26 Ekim 2012 Cuma

İyi bayramlarrr

Tabi Avrupa'da yaşamanın dezavantajlarından biri de bayram tatilini yapamamak. Aslında olay tatil değil yanlış anlaşılmasın, olay bayramı yaşayamamak. Mesela bugün (bayramın ikinci günü) Avusturya'da da tatil ama bu bayramın coşkusunu yaşamamız için yetmiyor maalesef.

Büyük bir ailede yetişmiş biri olarak benim için çok önemlidir, bir araya gelmek, büyüklerin ellerini öpmek, onların özenle hazırladıkları bayram yemeklerini yemek. Kuzenlerle birarada olmak, sarılmak, gülmek, ...

Neyse olayını trajikleştirmeyeyim:) Buradan da olsa sevdiklerimin bayramını kutladım, hepinize kucak dolusu sevgiler..

Bu bayram uzakta kaldık ama seneye inşallah yanınızda oluruz.

Bu arada havalar iyice soğudu.
Bu hafta 3 gün Viyana'ya 150km uzaklıkta Kohlmühle şehrinde eğitimdeydik, aşağıdaki fotolar oradan. Bizim Sapanca mantığında dinlenme ve konferans merkezi yapmışlar. Ağaçlardaki yaprakların renkleri harikaydı, çok kısa bir sürede tüm yaprakları dökülür artık, hava 4 derecelerde:)




10 Ekim 2012 Çarşamba

Devinim

Hayatlarimiz devinimden ibaret. Surekli bir ruh durumundan baska ruh durumuna gecis halindeyiz. Ne surekli mutlu, ne surekli uzgun, ne surekli huzurlu, ne surekli dengesiz yasiyoruz. Dengesiz demisken aslinda dengesizlik  cok enteresan bir kavram, kimimiz boyle mutluyuz hatta.

Bu aralar cok fazla ic dunyaya yolculuk kitaplari okudum. Cogunda hep bir huzur arayisi vardi, Budhaya tapmaya karar verenden, tum hayatini kokten degistirmeye calisanina, kendini sadece dine adayanina kadar hepsi aslinda bence ozunde ayni seyi ariyor da, kitaplar da bile ya bulamiyor, yada buldugunu iddaa ediyor ama arayisi da bir yandan devam ediyor.

Ne diyeyim ki, hepimize kolay gelsin...

5 Ekim 2012 Cuma

Poğaça ve vişne suyu kombinasyonu

İlkokul yıllarında her zaman olmazdı da hani iki haftada bir falan sade poğaça ve vişne suyu almama izin vardı. O yediğim sade yumuşacık poğaça ve yanında kutu vişne suyu benim için dünyadaki en leziz yiyecekti ve iple çekerdim, ah annem bir beslenme hazırlamasa da gitsem pastaneden poğaçamı meyve suyumu alsam diye. Ve çok enteresandır, o zamanlar yemek yemeği hiç sevmeyen ben, bu kombinasyonu aldığım günlerde beslenme zilinin çalmasını sabırsızlıkla beklerdim.

Şimdi düşünüyorum da, sanırım bu iki lezzetin uyumundan çok, ilk defa kendi başıma birşeyler yapabilme, kendi seçtiğimi almanın verdiği bir mutluluktu birazda içimdeki.
Ayy nasıl da canım çekti, olsa da yesem:)

Şuan Türkiye'de olan herkes bu haftasonu poğaça yiyip, vişne suyu içsin, bendensiniz;)

4 Ekim 2012 Perşembe

Cennetten bir köşe

Prag dönüşü Çek Cumhuriyet'inde Dünya Mirası olarak kabul edilen Telc şehrine uğruyoruz.

                                    

                                    

Şehrin silueti göle yansıyor, bu manzara karşısında insan kendinden geçiyor.

                                    

Telc bizleri küçük meydanı, sempatik sokakları ve rengarenk Rönesans devrinden kalma Gotik mimarisiyle selamlıyor adeta.

                               

Yaz aylarında özellikle Avusturya'dan tatile geliyormuş insanlar, biz eylülde gittiğimiz icin çok sessiz sakindi ama bence bu hali bile cok güzeldi. Prag'in karamsar havasindan sonra bana çok iyi geldi.





İşte şımarık hallerimiz.
Ağacın heybetine dikkatizi çekmek istiyorum.
Telc gezdiğim yerler arasında Top 3'tedir artık, bu da böyle biline :-)

Sevgiyle kalın,