26 Ekim 2012 Cuma

İyi bayramlarrr

Tabi Avrupa'da yaşamanın dezavantajlarından biri de bayram tatilini yapamamak. Aslında olay tatil değil yanlış anlaşılmasın, olay bayramı yaşayamamak. Mesela bugün (bayramın ikinci günü) Avusturya'da da tatil ama bu bayramın coşkusunu yaşamamız için yetmiyor maalesef.

Büyük bir ailede yetişmiş biri olarak benim için çok önemlidir, bir araya gelmek, büyüklerin ellerini öpmek, onların özenle hazırladıkları bayram yemeklerini yemek. Kuzenlerle birarada olmak, sarılmak, gülmek, ...

Neyse olayını trajikleştirmeyeyim:) Buradan da olsa sevdiklerimin bayramını kutladım, hepinize kucak dolusu sevgiler..

Bu bayram uzakta kaldık ama seneye inşallah yanınızda oluruz.

Bu arada havalar iyice soğudu.
Bu hafta 3 gün Viyana'ya 150km uzaklıkta Kohlmühle şehrinde eğitimdeydik, aşağıdaki fotolar oradan. Bizim Sapanca mantığında dinlenme ve konferans merkezi yapmışlar. Ağaçlardaki yaprakların renkleri harikaydı, çok kısa bir sürede tüm yaprakları dökülür artık, hava 4 derecelerde:)




10 Ekim 2012 Çarşamba

Devinim

Hayatlarimiz devinimden ibaret. Surekli bir ruh durumundan baska ruh durumuna gecis halindeyiz. Ne surekli mutlu, ne surekli uzgun, ne surekli huzurlu, ne surekli dengesiz yasiyoruz. Dengesiz demisken aslinda dengesizlik  cok enteresan bir kavram, kimimiz boyle mutluyuz hatta.

Bu aralar cok fazla ic dunyaya yolculuk kitaplari okudum. Cogunda hep bir huzur arayisi vardi, Budhaya tapmaya karar verenden, tum hayatini kokten degistirmeye calisanina, kendini sadece dine adayanina kadar hepsi aslinda bence ozunde ayni seyi ariyor da, kitaplar da bile ya bulamiyor, yada buldugunu iddaa ediyor ama arayisi da bir yandan devam ediyor.

Ne diyeyim ki, hepimize kolay gelsin...

5 Ekim 2012 Cuma

Poğaça ve vişne suyu kombinasyonu

İlkokul yıllarında her zaman olmazdı da hani iki haftada bir falan sade poğaça ve vişne suyu almama izin vardı. O yediğim sade yumuşacık poğaça ve yanında kutu vişne suyu benim için dünyadaki en leziz yiyecekti ve iple çekerdim, ah annem bir beslenme hazırlamasa da gitsem pastaneden poğaçamı meyve suyumu alsam diye. Ve çok enteresandır, o zamanlar yemek yemeği hiç sevmeyen ben, bu kombinasyonu aldığım günlerde beslenme zilinin çalmasını sabırsızlıkla beklerdim.

Şimdi düşünüyorum da, sanırım bu iki lezzetin uyumundan çok, ilk defa kendi başıma birşeyler yapabilme, kendi seçtiğimi almanın verdiği bir mutluluktu birazda içimdeki.
Ayy nasıl da canım çekti, olsa da yesem:)

Şuan Türkiye'de olan herkes bu haftasonu poğaça yiyip, vişne suyu içsin, bendensiniz;)

4 Ekim 2012 Perşembe

Cennetten bir köşe

Prag dönüşü Çek Cumhuriyet'inde Dünya Mirası olarak kabul edilen Telc şehrine uğruyoruz.

                                    

                                    

Şehrin silueti göle yansıyor, bu manzara karşısında insan kendinden geçiyor.

                                    

Telc bizleri küçük meydanı, sempatik sokakları ve rengarenk Rönesans devrinden kalma Gotik mimarisiyle selamlıyor adeta.

                               

Yaz aylarında özellikle Avusturya'dan tatile geliyormuş insanlar, biz eylülde gittiğimiz icin çok sessiz sakindi ama bence bu hali bile cok güzeldi. Prag'in karamsar havasindan sonra bana çok iyi geldi.





İşte şımarık hallerimiz.
Ağacın heybetine dikkatizi çekmek istiyorum.
Telc gezdiğim yerler arasında Top 3'tedir artık, bu da böyle biline :-)

Sevgiyle kalın,




1 Ekim 2012 Pazartesi

Kendimizi Prag'da bulduk

Avrupa'da yasayinca hazir vize de varken cevre ulkeleri sehirleri gezmemek olmuyor, hele bizim gibi seyahat meraklisi insanlar icin hic mumkun degil.
Viyana'ya yerlestigimizden beri arkadaslarimiz sagolsunlar yalniz birakmiyor, biz de her bizi ziyarete gelen kisi/ciftle yeni yerleri kesfe cikiyoruz. Hem onlara degisiklik oluyor hem bize.
Bu seferki duragimiz Prag ve Telc idi. Prag'i herkes bilir, Cek Cumhuriyeti'nin baskenti, Telc ise yine Cek Cumhuriye'tinde henuz kesfedilmemis bir cennet, orayi daha sonraki bir postta anlatacagim.
Prag'a, Viyana'dan 3,5 saatlik bir arac yolculugu ile ulastik. Yalniz itiraf edeyim navigasyonumuz olmasa kaybolurduk, zira tabelalar yeterli degildi.

Prag'i nasil anlatsam ki, boyle gidiyorsunuz sehre, soyle bir Charles koprusunden geciyorsunuz, sanki sehrin bohem hali sizi icine aliyor ve kendinizi tarihin dokusuna birakiveriyorsunuz. Bu sehir 2. Dunya savasinda cok darbe almadigindan tarihi yapisini koruyor ve bu yuzden turistlerin yogun ilgi odagi.

Biz Hotel Kampa'da kaldik, oteli tavsiye ederim, hem fiyat olarak hem de temizlik acisindan iyiydi, Charles Bridge'e yurume mesafesinde ve iste boyle sirin bir sokakta.


Meshur Charles Bridge (Charles Koprusu)

                                      

Bu kopru 2002 yilinda bir sel felaketinde asiri zarar gormus ancak cok kisa bir surede yeniden insa etmisler, Cekler icin oldukca onemli bu kopru, insaati 1300 lu yillara dayaniyor.

Kopru uzerinden yurumek gun icinde epey zor, ama cok farkli hisler uyandiriyor insanda, ne bileyim dedim ya biraz bohem iste...


 Bu da koprunun iki giris kapisindan biri, koprunun ihtisamini anlayabilmeniz icin.
Prag resmen iki donemi birden yasiyor, fotografa baksaniza, binalardan biri 13. yyden kalma, tam yanindaki 21. yydan.

Bu astronomik saat, hem ayi hem mevsimi hem saati hem gunu bir de burclari gosteriyor, o zamanlarda boyle  bir saat tasarlanmis olmasi insani dusundurmuyor degil.


 Prag kalesinin arkadan goruntusu
 Prag Kalesi - St Vitus Katedrali - insasi 600 yilda tamamlanmis

 12 burcu simgeleyen cesitli heykelcikler vardi, tabi ben hemen kendi burcum olan Boga'yi buldum.

 Nisan ayinda tohumlari nasil topraga serptiklerini gosteren bir heykelcik


 Prag kalesinden asagiya dogru inerken Charles Bridge'e bir de tepeden baktik


 Bu da kugularin ve ordeklerin esliginde Charles Bridge. Nehirde o kadar cok kugu ordek var ki..


Tabiki de her gittigimiz yerde oldugu gibi burda da bir etkinlige rastladik, buyrun Prag Bag Bozumu senligi

 Nehirdeki kanallarda gezinirken insan kendini Venedik'te gibi hissediyor zira Cekler'de bu kanallari Prag'daki Venedik olarak nitelendiriyorlarmis, hatta bazi Venedik sahnesi olan filmler (Mission Impossible,...) burada cekilmis, maliyetler daha uygun oldugu icin.

Bizim yemek yedigimiz restauranttan bir goruntu. Italyan yemekleri yedik ama ben halimden cok memnundum, Cekler'in yemek kulturleri pek damak zevkime hitap etmiyor.

Bu fotografta iyi cikmamis, kameranin zoom u yetersiz kaldi ama ben yine de bu fotoyo da eklemek istedim. En arkada yesilliklerin orda bir kirmizi sutun var hani su hafif sola yatik duran. Bu surekli bir saga bir sola gidip geliyor. Eskiden bunun yerinde Avrupa'daki en buyuk Stalin heykeli varmıs. Kimilerine gore rolativiteyi kimilerine gore de zamanın degisimin simgeledigi soyleniyor.