Ah o kadar uzun zaman olmuş ki ben Karaköy tarafına gitmeyeli. Oraların havası da bir ayrıdır, pejmürdelik mi desem, hoyratlık mı, biraz trafik, bir tarafta atölyeler üzerine de keyifli mekanların enstantanesi, işte öyle yöresel bir yemek gibi Karaköy...
Ve tabii Karaköy Namlı, ama Gurme olanı, Karaköy Güllüoğlu'nun tam yanı... Peynir çeşitleri arasında kaybolurken, çeşit çeşit mezeler eşlik etsin istiyorsunuz tabağınıza, bir taraftan zeytinleri tatmak isterken sabırsızca, kafanızda bir soru, bal kaymak alacağım da yanında hangi reçeli de alsam, tabak seçildi mi, bir rahatlık gelir, siz keyifle masanıza otururken seçimleriniz taze demlenmiş çayla eşlik eder sizlere...
Personel de güleryüzlü olunca, mekan ayrı bir keyifli oluyor...
Namlı'dan ayrılıp, kahvemizi Karabatak'ta içmek için yola koyuluyoruz, Karabatak'a birazdan değineceğim, şimdi yolda geçerken gözüme çarpan ve hemen Dr. M. ile kendimizi içeri attığımız mekandan bahsetmek istiyorum. Dr. M. diyorum ona, o benim senelerimi geçirdiğim dostum, sırdaşım, daha daha birçok sıfat kullanırım onun için de belki ayrı bir postta, şimdi onunla geçirdiğimizi keyifli günümüzü anlatmaya devam edeyim ben:)
İşte buldum onu, BrandZoo'da bebek kıyafetlerine bakıyor, hayırdır M. bu Dr. E.'ye bir gönderme mi:)
Bu mağazada emek var, dört ortak olarak açmışlar, Nisan'dan beri buradalarmış, tasarım ürünleri satıyorlar, aslında belki de sergiliyorlar demek daha hakeden bir kelime olur yaptıkları işi.
Nutella'ya hiçbirimiz hayır diyemiyoruz peki bu kavanoz kılıflarına kim hayır diyebilir??
Tasarım saatler,
Okyanus Yayınları'nın kitaplarını da burada bulabilirsiniz.
Neon renklerde ilginç clutch örnekleri
Karaköy'ün ara sokaklarında ilerlemeye devam ediyoruz.
Karabatak bir Julius Meinl şubesi. Viyana'da çokça uğrardım Julius Meinl cafelerine. Viyana'da içtiğim kahveleri burda aynen buldum, ablam bahsetmişti bu cafeden, Karaköy'e gelip de uğramamak olmazdı, Dr. M. ile attık kendimizi içeri, üzüm agaçları altında bir dış mekanı, farklı dekoratif objelerle düzenlenmiş iki ayrı bölmede iç mekanı var, nerede oturmak isterseniz, seçim sizin.
Wiener Melange deneyin derim.
Karabatak'dan da ayrılıp İstanbul Modern'e doğru yol alıyoruz, hedef 13. İstanbul Bienali. Yolda giderken aşağıdaki kareyi yakalıyorum, bakmakla görmek arasında farklar vardır, ben bunu fotoğraf makinesini aldığımdan beri fotoğraf çekme hevesimle daha iyi yakalıyorum.
İstanbul Modern içinde farklı alanlar düzenlemişler, kendinizi ufak bir tiyatro oyunu içinde bile bulabilirsiniz.
İşte beklediğim görüntüler, ne güzel Türkiye'deki okullar da öğrencileri alıp gelmişler Bienal'e, öğrencilerle interaktif ders yapıyorlardı, şöyle bir durup izledim de, yeni nesil soruyor, sorguluyor, daha çok katılımcı...
Bienal içinde gezinmeye devam ediyoruz, çeşitli uzunluklarda video gösterimleri de bulabilirsiniz. Her odaya mutlaka göz atmak gerek.
Gezi Park'ı tabiki buraya da damgasını vuruyor...
20 Ekim' kadar zamanınız var, bu haftasonu İstanbul içindeki farklı noktalardan birine uğramakta fayda, sanata birazcık olsun dokunabilmek adına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder