15 Ağustos 2014 Cuma

İstikamet Memleket: Kozlupınar


Herkesin memleketi kendine güzel ama benimki en güzel:)

Bu yazıma böyle başlamak istedim, yazdığım onlarca yazının arasından en çok ben olan yeri yazıyorum çünkü. Topraklarım, ait olduğum yerler. 

En son 15 yıl önce gitmiştim. Uzunca bir süre Çeşme, Bodrum, yurtdışı seyahatleri daha cazip geldi, köy aklımda bile değildi! Bu sene kafama koydum, köye gidecektim, O. ile atladık arabaya, istikamet memleket!
Eski adıyla Hapanos, yeni adıyla Kozlupınar Doğu Anadolu'nun kalbinde bir cennet. Kayaların üzerine kurulu bir köy. 




                                   
Gezi rotamızla birlikte paylaşmak istiyorum bu turumuzu, o yüzden mekanları da bu sırayla anlatacağım. 
Gittiğimiz ilk gün Ulupınar Kurban'ı vardı. Ulupınar, bizim köyün su kaynağı, sulama buradan gelen su sayesinde yapılıyor, bu yıl her yerde olduğu gibi su sıkıntısı vardı, köydeki herkes su konusundan çok şikayetçi ve ümitsizdi ama ben biliyorumki, senelerdir o kadar hanenin suyunu sağlayan bu kaynak asla kuruyamaz... Ulupınar Kurbanı dedim, kurban ne alaka diyebilirsiniz, Ulupınar, bizim köyün en tepesindeki dağdan çıkıyor, aşağıdaki fotoğrafta suyun çıktığı gözü görüyorsunuz. Her sene bu köy için bu kadar su sağlayan bu kaynağa kurban kesiliyor, tüm köylü buraya geliyor, hep birlikte kurban etini yiyip, Allah'ın sağladığı bu lütfa dualar ediyorlar. 


İşte böyle dağ yamaçları aşılarak tırmanılıyor Ulupınar'a, fotoğrafta yengemin babası E. amca, köyün eli ayağı herşeyi, traktörüyle giremeyeceği yer yok.
Dönüş yolumuzda...


Işıkpınar da yine su gözlerinden bir tanesi. Burada da bir mesire alanı var ve köylü burada piknikler düzenliyor. Maalesefki bu sene tamamen kurumuş durumda:(



Tabiki köyümüzün fırını da var, sabahları taze taze ekmeğimizi buradan aldık, açıkçası her sene işleten birini bulmak zor ama son birkaç senedir işleten biri var çok şükür.


Burası da köyün okulu. Tabi şuan okul olarak faaliyet göstermiyor kışın nüfus çok olmadığından. Yazları çay ocağı ve konuk evi olarak işletiliyor.


Köyümüzün yeni restore edilen evlerinden...



Dönüm dönüm olmasa da herkesin bir bahçesi bağı var bizim köyde. Senenin 6-8 ayını köyde geçirenlerinden biri de benim canım ananem. Aslında ananemle ilgili ayrı bir yazı yazmak istiyorum hep,çok yönlü biridir, İstanbulda tam bir şehir kadını, köyde ise inanılamayacak kadar değişip tonlarca işi tek başına yapan bir kahramandır kendisi. Ananemle övündüğüm harikalar yarattığı yerleri sizlere de göstermek istedim. İste ananemin dut bahçeleri. Tek tek dut ağaçların altını temizleyip, tertemiz fileleri sermişki, tüm kış boyunca bütün sülale olarak yediğimiz pekmezlerin pestillerin ana maddesi dutları toplayabilsin.


Sadece dut da değil, incir, elma ağaçları, diğer yandan türlü türlü sebzeler, cherry domatesine kadar! Bu sene maalesefki susuzluktan ananemin tarlaları da nasibini almış ama o hiç yılmadan çalışmaya devam ediyor:)


Siz ziyarete giderseniz, benden selam söyleyin size de dutlarından yedirsin:) Tam bu noktada anlatmadan geçemeyeceğim, geçen sene köye iki yabancı turist gelmiş, bisikletle bizim köye kadar gelmişler, ananem bu yabancıların turist olduğunu anlayınca, eve davet etmiş, yedirmiş, içirmiş göndermiş,"anane nasıl anlaştın?" diyorum, "anlaşacak ne var, turist oldukları belli işaret yöntemiyle ben davet ettim onlar da geldi, yemek yerken konuştuk bile" diyor, alem kadındır benim ananem, sen çok yaşa emi :)


Bizim köyün en önemli özelliklerinden biri de tarihi dokusudur, mutlakaki evler zaman geçtikçe renovasyon gerektiriyor, köylü halkı doğal yapıyı koruyarak restorasyon yaptırmaya çalışıyor, şu kapı atılsa yerine çelik kapı konsa ne anladım ben o köyden değil mi ama?


Kayabaşı bizim oralarda çok ünlü bir kavram. Kayabaşı demek, altı uçurum, önünde alabildiğine manzara sana yarenlik ediyor demek. İster git gündoğumunu seyret, ister gün batımını, ister gece git yıldızlarla arkadaşlık et! Yıldız demişken, masallardaki yıldızlı gökyüzünü görebileceğiniz nadir yerlerden biri buralar.




Turumuz devam ediyor...

İstikamet Memleket: Kozlupınar devam

Bu çeşmenin adı "Baş Çeşme"'dir. "Baş Çeşme İçmeden Geçme" da yılların sloganıdır. Sadece çeşme demek belki haksızlık olur, köylünün biraraya geldiği, yolcuları karşılayıp, yolcu gönderdiği bir alandır burası. Seneler içinde nice hasretliklerin giderildiği, nice yeni hikayelerin yazılmaya başladığı yerdir aslında. Y. abi tarafından babası ve kayınpederi hayratına restore edilmiş ve bu hale getirilmiştir. 


Şimdi bu noktada aşırı duygusal bir yazı yazmaya başlamışken durduruyorum kendimi. Benim için köy demek, anane, babanne, dede, ata demek, köyde birçok yaşlımız var, yüzlerindeki onlarca çizgiden herbir çizgi ayrı bir hikaye ayrı bir mutluluk/keder belki de. Hepsi birbirinden güzel birbirinden değerli. Bakın bana ne güzel de gülümsüyorlar...



Şimdi biraz da köyün içinden çektiğim kareleri paylaşayım.








Daha önce de söylemiştim, kirlenmek güzeldir! Şehir çocuklarının gerçekten çocukluklarını yaşayabilecekleri, 1 hafta da olsa kendilerini sınırsızca ifade edebilecekleri, korkusuzca oyun oynayabilecekleri tek yer..


Bir önceki yazıda bahsetmiştim, ananem turistleri ağırlamaktan büyük keyif oluyor, ister yerli ister yabancı, bu köye uğrarsanız işte size ananemin evi:)


Tabi son olarak uğurlama faslı. Kalbim köyde kalarak ayrıldım bu sene, yine her zaman olduğu gibi kalabalık toplandı, herkesle vedalaşıldı, ve yine gelmek üzere yollara düşüldü...




Apçaağa/Kırkgöz

Ağçağa köyü Eğin ile Arapgir arasında yer alıyor. Bu seneye kadar bilmezdimki bizim oralarda da bu derece bakımlı, bu derece tarihine sahip çıkan bu bir köy olsun, Şaşırdım, sevindim, mutlu oldum ve gurur duydum. Bu köye ayrı bir yazı yazmasam olmazdı;)

Köye girip Kayabaşı tabelalarını takip ederek bu fotoğrafta gördüğünüz muhteşem manzaraya sahiplik eden kır kahvesine ulaşabilirsiniz, buraya günün her saati 7/24 gelinebilir, bu manzaranın keyfini hem gece hem gündüz çıkarabilirsiniz. Biz organik dondurmalarından yedik, çok lezzetliydi.





Ne güzel ne doğru söylemiş Prof. Dr. Metin Sözen : Apçağa'yı gör orada kal. Bu köye emeği geçmiş ve geçen herkese sonsuz saygılarımı sunarım, bizimkilere de örnek olmasını dilerim;)




Apçağa'dan çıkıp Arapgir'e devam ederken sol tarafta Kırkgöz Mesire Alanını tabelasını göreceksiniz. Düğün Dernek filminde burada da bir sahne çekilmişti. Nedir buranın özelliği derseniz, aslında adı kendini açıklıyor, fotoğraflarda göreceğiniz kayadan onlarca farklı delikten su geliyormuş (ben de 15 sene önce köydeyken hatırlıyorum o manzarayı) ama şuan su o kadar azalmışki sadece birkaç delikten su geliyor, yine de Kırkgöz özelliğini koruyor, burada bir su içeyim diyebilir yada karpuzunuzu serin suyun içine bırakıp soğuttuktan sonra kesip, afiyetle yiyebilirsiniz keyif sizin;)

Bu minik de su doldurmaya çalışıyor şişesine





Haydi takip edin beni daha devam ediyoruz yolumuza,

Arapgir


Arapgir Malatya'nın çok eski bir ilçesi. Çevre köyler tüm ihtiyaçlarını buradan sağlıyor çünkü en yakın şehir olan Malatya buraya 3 saat uzaklıkta. Ben Arapgir'i de hayal ettiğim çok ötesinde buldum ve sevindimki, birileri buralara yatırım yapıyor, tarihe sahip çıkıyor. Birazdan çektiğim fotoğraflara bakacaksınız, açıkçası çok az zaman geçirdik ve ancak bu kadar yer görebildik ama bu daha birşey değil, ilçenin her yerinde oklarla tarihi yerleri işaret eden yönlendirmeler var, gezmeye kalksanız belki 3 gün bile yetmez. Umarım bakacağınız fotoğraflar iştahınızı biraz olsun kabartır ve tatil planlarını bu bölgelere kaydırma fırsatınız olur. 


Arapgir'de birçok yemek akternatifi vardır eminim ama biz biraz daha yol gidip Eskişehir kanyonuna yakın Göz Alabalık'ta muhteşem alabalıkların tadına bakmayı tercih ettik, şiddetle tavsiye ederim.




Arapgir'de de turizm çalışmaları devam ediyor, eski konakları bakın nasıl da güzel restore etmişler.


Mir-i Liva Ahmet Paşa Cami, Selçuklu mimarisini cesurca sergiliyor.Gördüklerimin arasında en iyilerinden biriydi.






Kaskaloğlu Konağı, çok yeni restore edilmiş.


Yazılar devam edecek,