Herkesin memleketi kendine güzel ama benimki en güzel:)
Bu yazıma böyle başlamak istedim, yazdığım onlarca yazının arasından en çok ben olan yeri yazıyorum çünkü. Topraklarım, ait olduğum yerler.
En son 15 yıl önce gitmiştim. Uzunca bir süre Çeşme, Bodrum, yurtdışı seyahatleri daha cazip geldi, köy aklımda bile değildi! Bu sene kafama koydum, köye gidecektim, O. ile atladık arabaya, istikamet memleket!
Eski adıyla Hapanos, yeni adıyla Kozlupınar Doğu Anadolu'nun kalbinde bir cennet. Kayaların üzerine kurulu bir köy.
Gezi rotamızla birlikte paylaşmak istiyorum bu turumuzu, o yüzden mekanları da bu sırayla anlatacağım.
Gittiğimiz ilk gün Ulupınar Kurban'ı vardı. Ulupınar, bizim köyün su kaynağı, sulama buradan gelen su sayesinde yapılıyor, bu yıl her yerde olduğu gibi su sıkıntısı vardı, köydeki herkes su konusundan çok şikayetçi ve ümitsizdi ama ben biliyorumki, senelerdir o kadar hanenin suyunu sağlayan bu kaynak asla kuruyamaz... Ulupınar Kurbanı dedim, kurban ne alaka diyebilirsiniz, Ulupınar, bizim köyün en tepesindeki dağdan çıkıyor, aşağıdaki fotoğrafta suyun çıktığı gözü görüyorsunuz. Her sene bu köy için bu kadar su sağlayan bu kaynağa kurban kesiliyor, tüm köylü buraya geliyor, hep birlikte kurban etini yiyip, Allah'ın sağladığı bu lütfa dualar ediyorlar.
İşte böyle dağ yamaçları aşılarak tırmanılıyor Ulupınar'a, fotoğrafta yengemin babası E. amca, köyün eli ayağı herşeyi, traktörüyle giremeyeceği yer yok.
Dönüş yolumuzda...
Işıkpınar da yine su gözlerinden bir tanesi. Burada da bir mesire alanı var ve köylü burada piknikler düzenliyor. Maalesefki bu sene tamamen kurumuş durumda:(
Tabiki köyümüzün fırını da var, sabahları taze taze ekmeğimizi buradan aldık, açıkçası her sene işleten birini bulmak zor ama son birkaç senedir işleten biri var çok şükür.
Burası da köyün okulu. Tabi şuan okul olarak faaliyet göstermiyor kışın nüfus çok olmadığından. Yazları çay ocağı ve konuk evi olarak işletiliyor.
Köyümüzün yeni restore edilen evlerinden...
Dönüm dönüm olmasa da herkesin bir bahçesi bağı var bizim köyde. Senenin 6-8 ayını köyde geçirenlerinden biri de benim canım ananem. Aslında ananemle ilgili ayrı bir yazı yazmak istiyorum hep,çok yönlü biridir, İstanbulda tam bir şehir kadını, köyde ise inanılamayacak kadar değişip tonlarca işi tek başına yapan bir kahramandır kendisi. Ananemle övündüğüm harikalar yarattığı yerleri sizlere de göstermek istedim. İste ananemin dut bahçeleri. Tek tek dut ağaçların altını temizleyip, tertemiz fileleri sermişki, tüm kış boyunca bütün sülale olarak yediğimiz pekmezlerin pestillerin ana maddesi dutları toplayabilsin.
Sadece dut da değil, incir, elma ağaçları, diğer yandan türlü türlü sebzeler, cherry domatesine kadar! Bu sene maalesefki susuzluktan ananemin tarlaları da nasibini almış ama o hiç yılmadan çalışmaya devam ediyor:)
Siz ziyarete giderseniz, benden selam söyleyin size de dutlarından yedirsin:) Tam bu noktada anlatmadan geçemeyeceğim, geçen sene köye iki yabancı turist gelmiş, bisikletle bizim köye kadar gelmişler, ananem bu yabancıların turist olduğunu anlayınca, eve davet etmiş, yedirmiş, içirmiş göndermiş,"anane nasıl anlaştın?" diyorum, "anlaşacak ne var, turist oldukları belli işaret yöntemiyle ben davet ettim onlar da geldi, yemek yerken konuştuk bile" diyor, alem kadındır benim ananem, sen çok yaşa emi :)
Bizim köyün en önemli özelliklerinden biri de tarihi dokusudur, mutlakaki evler zaman geçtikçe renovasyon gerektiriyor, köylü halkı doğal yapıyı koruyarak restorasyon yaptırmaya çalışıyor, şu kapı atılsa yerine çelik kapı konsa ne anladım ben o köyden değil mi ama?
Kayabaşı bizim oralarda çok ünlü bir kavram. Kayabaşı demek, altı uçurum, önünde alabildiğine manzara sana yarenlik ediyor demek. İster git gündoğumunu seyret, ister gün batımını, ister gece git yıldızlarla arkadaşlık et! Yıldız demişken, masallardaki yıldızlı gökyüzünü görebileceğiniz nadir yerlerden biri buralar.
Turumuz devam ediyor...