"Kalbim Ege'de kaldı" şarkısını kalbim "Nar Konak'ta kaldı" olarak değiştirerek Cunda'ya, son durağımıza doğru yola çıkıyoruz.
En baştan söyleyeyim, her zaman otel konusunda şanslı olamıyoruz maalesef, Cunda'da Deniz Hotel diye bir yerde kaldık, servis, hizmet / fiyat oranı maalesef bu sefer oldukça vasattı.
Neyse olumsuzlukları bir tarafa bırakıp keyfini çıkarmaya bakmak gerek hayatta, hele de tatildeyseniz "hiçbir etken canınızı sıkmamalı, zaten sene içinde o kadar gereksiz şeylerle uğraşıyoruz ki" deyip Cunda sokaklarına kendimizi attık.
Cunda Türkiye'nin ilk Boğaz köprüsünden geçerek erişilen çevresindeki 22 adanın içinde tek içinde yaşam olan ada. Tam karşısındaki Midilli adası tüm heybetiyle Cunda'dan çok rahatlıkla görülebiliyor, eğer pasaportunuz yanınızdaysa Midilli adasına yapılan turlara katılabilirsiniz rahatlıkla.
Cunda'ya geldiyseniz, arnavut kaldırım taşlarıyla bezenmiş sokaklarındaki eski Rum evlerine hayran ola ola Aşıklar Tepesi'ne çıkmanızı tavsiye ediyorum,
Arabayı hiç karıştırmayın, yürüyerek adanın keyfine vararak gidin, yolda tüm heybetiyle Taksiyarhis Kilisesi sizi selamlayacak ve yol sizi yavaş yavaş eski bir Şapel'in bahçesine şuanda ise 2007 yılında Rahmi Koç tarafından restore edilip Necdet Kent koleksiyonunu bulunduran (şuan Coca Cola yönetim kurulu başkanı olan Muhtar Kent'in babası) halka açık Kent kütüphanesine ulaştıracak.
Ege halkı sıcak kanlıdır, kapı önü sohbetini sever, rastlarsanız bu tür bir sohbete katılmaktan çekinmeyin, biz ada sakinlerine selam vere vere ilerledik Cunda sokaklarında. Ve tabi çocuklar... Gerçekten çocukluğunu yaşayabilen çocukların oyunlarına şahit olmak, onları uzaktan dinlemek, gözlemlemek beni mutlu ediyor, birbirinden güzel bu çocuklar aslında günümüzün en şanslı yetişenleri bence...
Kediye bakın nasıl da yakalamış balığı, iştahlı iştahlı bakıyor...
Cunda deyince akla ilk gelen mezeleri, Rakı/balık muhabbetleri, biz Giritli'de yedik akşam yemeğimizi. Adanın otlarını mutlaka deneyin. Sahil kenarında birçok restaurant var, gözünüze hoş gelene yine önceden fiyatları da öğrenerek girip, curcunada yemek yemenin tadını çıkarın siz de:) Balık olarak adaya özel Papalina balığı var, heryerde de mutlaka görürsünüz adada. Bizim kafamızı karıştırdılar balık konusunda, gerçek Papalina bu mevsimde olmaz diyenler, o paraya bu balık olmaz diyenler falan, biz yemedik açıkçası o açıdan yorum yapamıyorum Papalina'ya:)
Bu da adanın Lokmacısı, İmparator, tam restaurantlar ortasında bir lokmacı. Önünde uzun kuyruklar var her akşam. Kuyruğu görüp gözünüz korkmasın çünkü tezgahtaki çocuğun bağıra bağıra lokmanın ve İmparator'un ailesinin tarihçesini anlatmasıyla zaman çabucak geçiyor, biz yedik oldukça lezzetliydi.
Cunda'ya gelip de Ayvalığı gezmeden olmaz, ünlü Sarımsaklı plajında da denize girmeden tabii. Cunda'dan yaklaşık yarım saatte Sarımsaklı'ya ulaşabilirsiniz, kumu ve denizi güzeldi, halk plajı tarzında, epey kalabalık...
Ayvalığa gelmişken de Şeytan Sofrası'na çıkmadan olmaz, iyiki gitmişiz buraya, Ayvalık merkezden bir tepeye çıkıyorsunuz ve alabildiğine doğa manzarası...
Çevredeki 22 farklı adanın olması mı cezbetti desem, biraz daha sakin bir ortamda günümüzü geçirmek istedik ondan mı desem, Tekne Turu yapmak istedik, aslında Tekne Turu biraz şans işi, çok kalabalık olabilir, çok gürültülü olabilir, kaptan saçma koylarda molaları veriyor olabilir, yemekler berbat olabilir, ama biz yine şanslıydık. Sezen Tur Ata Kaptan'dan seçimimizi yaptık, iyiki de öyle yaptık, ailesiyle birlikte yapıyor Ata Kaptan turu, en güzel koylarda molaları veriyor ve kapasite üzerinde misafir kabul etmiyor. Öğle yemeği ise bu tatilde yediğim en lezzetli balıktı diyebilirim. Bu da Ata Kaptan'ın oğlu Celal. O.'nun çocuklarla arası çok iyi olunca her yerde minik arkadaşımız oluyor, Celal'de O.'nun peşindeydi tekne gezisi boyunca, "abi şurdan da atlayalım mı, abi senle şuraya da dalalım, ablaya deniz kabuğu çıkarttım beğenir mi sence (o deniz kabukları şuan bizim evde dekorasyonda kullanılmak üzere beni bekliyor), abi hadi ama çok yavaşsın" :)
İşte Celal'den karizmatik bir poz...
Biz denize girip çıkarken, balıkçının biri denize ağ atıyor, ağ yavaş yavaş süzülüyor denize... Haydi rastgele...
Molaların birinde Ata Kaptan da denize atlıyor ve bu ahtapotu tutuyor. İlk defa canlı ahtapot görmüş oldum. Dokunmaya çalıştım ama vıcık vıcık yapışıyor insanın eline. Yine de ahtapot ızgara en sevdiklerimden:)
Kuzey Ege Turumuz böylece son buldu, umarım sizlere sonraki tatilleriniz için biraz da olsa fikir vermiştir.
Ah unutmadan, İstanbul'a dönüş yolunda yoldaki sebzecilerden domates, salatalık, biber, zeytin alışverişinizi yapmadan dönmeyin, pespembe bir köy domatesi almıştık, yemeğe doyamadık:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder