30 Temmuz 2012 Pazartesi

Karşı konulamaz lezzet Roulade

Size geçen gün Avusturya'daki arkadaşım D.' den aldığım, Avusturyalıların çok sevdiği benimse bayıldığım Roulade tarifini veriyorum, kalem kağıtlari hazırlayınnn. Yada ekran çıktısı alırsınız;)



Malzemeler:

6 Yumurta
1 Vanilya Şekeri
1 Kaşık Kabartma Tozu
3 Kaşık Pudra Şekeri
3 Kaşık Toz Şeker
100g. Un
Krema
Frambuaz/Muz

Yapılışı:

Yumurtaların sarısını, vanilya şekerini ve pudra şekerini bir kapta önce yavaş ayarda sonra hızlı ayarda 3 dk çırpın.
Başka bir kapta yumurtaların beyazını ve toz şekeri yine önce yavas sonra hızlı ayarda 3 dk çırpın. Sonra ikisini bir kapta karıştırıp sadece kaşıkla cok az karıştırın.

Fırın tepsisine Backpapier yerleştirin, şaka şaka Turkçesini yazayım, yagli kağıt koyup üzerine karışımı düz bir şekilde dökün. Önceden 200 derecede ısıtılmış fırında 12 dk. pişirin. Fırından çıkan tepsiyi ıslak bir bezin üzerine koyup, daha sıcakken baska bir yağlı kağıt üzerine pişen taraf alta kalacak şekilde koyun. Soğuduktan sonra üzerine krem şanti karışımını sürüp isteğe gore muz yada frambuaz yada ikisi birden ekleyin. Daha sonra hamurun geniş tarafına dogru kıvırın. En hassas nokta burası çünkü hamur kırılırsa şekli kötü oluyor. Ama onun için de bir çözüm var, üzerine bol pudra şekeri dökerseniz görüntü düzeliyor;)


Haydi afiyetler olsunnn!

29 Temmuz 2012 Pazar

Mozart'ın şehri Salzburg

Hayatıma giren renkleri paylaşmaya devam ediyorum. Avusturya'nın şehirlerinden Salzburg bunların en tazesi..

Salzburg (Tuz kalesi) adını, burada yaşayan ilk insanların geçimlerini sağladıkları zengin tuz çökeltilerinden almış.

Kaleden çektiğim birkaç görüntüyle başlayalımm

                                     

                                     

                                     

 Mozart'ın doğduğu ev Altstadt (eski şehrin) tam ortasında,

                                    

Bu da yaşadığı ev. Gerçi Mozart hayatının çok büyük bir bölümünü Viyana'da geçiriyor.

                                    

Eski şehir ile daha sonradan kurulan şehir arasındaki köprülerden birtanesi bu. Tıpkı Paris'teki gibi buraya da kilitler asılmış. Ömürleri boyunca birlikte olmak isteyen aşıklar buraya getirdikleri kilitleri takıp üzerlerine adlarını yazıyorlar. Binlerce kilit vardı:)

                                    

Eski şehir oldukça canlı. Dar sokaklarda sağlı sollu birçok mağaza bulabilir, hediyelikler alabilirsiniz. Yerel halk pek görülmüyor, çok fazla turist vardı.

                                   
Sokak sanatçıları her yerde. Gençler çok güzel müzik yapıyorlar.. Bence çocuklara genç yaşlarda böyle yetenekler kazandırmak lazım.

Salzburg kalesi (Festung Hohensalzburg), en çok görülesi yerlerden. 


Bu görülen yoldan füniküler ile çıkılıyor.

İnerkenki görüntü de böyle.. Ben fünikülere binmeyi çok seviyorum ama hep çok kısa sürüyorlar.

                            
                                     
Kalenin içerisi çok büyük, birçok müzeler var içerisinde. İlginç olan bir kaç ayrıntıyı paylaşayım.

15. yüzyıldan kalma bir yatak.

                                     

Değişik silahlar:

                                         
                                        
                                     

17. yüzyıldan kalma bir mutfak, sandalyeler harikaa..

                                     

Salzburg halkı savaşlar sırasında saklanmak için kayaların içlerini kullanmışlar. Daha sonra bu kayaların içlerinin bir kısmı kullanılarak evler yapılmış, yarısı kayanın içinde yarısı dışarda. Şuan yaşam yok ancak bu kayaların eski şehre bakan kısımları otopark olarak kullanılıyor. Yani Salzburg'a arabayla gelirseniz arabanızı kayaların içine park edeceksiniz.

                                     

 Stiftskirche kilisesinin içerisinden bir görüntü..

                                     

Envai çeşit tuzu Salzburg'daki dükkanlarda bulabilirsiniz. Tuzdan sakız bile yapmışlar.

 

Temmuz ayında Salzburg Festivali yapılıyor. 100lerce konser şehrin çeşitli noktalarında seyircileriyle buluşuyor. Biz konserlere giremedik ancak aklınızda olsun.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Haydi bu akşam da Rathaus'a!

Viyana etkinlik yapmaya fiziksel olarak çok müsait bir kent. Geniş meydanları, trafiğe kapalı oluşları sayesinde, çeşitli etkinliklerle Viyana halkını kucaklıyor. Sürekli bundan bahsediyorum ama sanırım bizim içimizde bu konularda eksiklik var, bunu da ancak burada yaşadıkça farkediyorum.

Rathaus (Belediye Binası)Viyana'nın en görkemli binalarından biri. Burada sürekli bir hareketlilik var. 

                                    

Her yıl Temmuz ayı boyunca bu görkemli binanın önündeki meydanda Film Festivali yapılıyor.

                                    

Adı Film Festivali ancak, konserden operaya kadar çok çeşitli gösteriler oluyor. Bazıları canlı, bazıları değil. Canlı olmayan bir konseri neden izlemek için oraya gideyim ki demeyin, zira gidiliyor:)

                                     

Halk festivallere alışkın, kültür bu yönde. Binlerce kişinin Temmuz ayı boyunca her akşam uğrak noktası olan bu alan tüm gün açık. Gösteriler hava karardıktan sonra yaklaşık 21:30 da başlıyor ancak dünya mutfağından lezzetler bulabileceğiniz çeşitli restaurantları gün içinde ziyaret edebilir, kahvenizi içip tatlınızı yiyebilirsiniz.





Tatlıya aşık bir insan olarak favori mekanım.. Krep ve waffle lar harika, muhteşem, olağanüstü, inanılmaz leziz:))


Afrika mutfağından...


                                     

Viyana'lıların çok sevdiği bir tatlı, Knödel, mmmm..

                                     

Her fırsatta söylüyorum ve acayip saygı duyuyorum, burada yaşayan yaşlı insanlar evde oturmuyor. Ne de iyi yapıyor.. Hepimize örnek olsun..


Opera harikası Carmen vardı o gece.



Siz de olsanız her akşam gitmez misiniz?

22 Temmuz 2012 Pazar

Haus Der Musik

Viyana tabiiki sanat şehri olarak biliniyor, müzeleri, sarayları ve kilisleriyle turistler için çok sayıda gezilecek yer mevcut.
Haus Der Musik, tamamen farklı bir deneyim Viyana'da yaşayabileceğiniz. Türkçesi "Müziğin Evi" olan müze Viyana'nın kalbinin attığı Stephen's Platz'ın sokaklarından birinde. Bu sokak çok şirinmiş, ben de ilk defa gördüm ama zaman geçirilesi, bir kahve içilesi türden. Müze, müziği oyun haline getirerek bilimsel bir bakış açısıyla sesleri tanıtan, interaktif olarak gezebileceğiniz türden.
 Müzenin girişi


Bu odada anne karnındaki sesleri, bebeğin duyduğu haliyle duymanız mümkün. Çok değişik bir deneyim..


Aşağıdaki ekran gibi sayısız ekranlarda hem kendi sesinizi, hem de doğada var olan ancak normal şartlarda aldılayamacığımız sesleri kulaklık yardımıyla bizlere dinlettiriyor.

Bir taraftan da Viyana müziğinin tarihi ve ünlü bestekarlarına ait odalar tasarlanmış. Her odada o sanatçıya ait, kişisel eşyalar, biyografi vs gibi bilgilere ulaşmanız mümkün.
Joseph Haydn, Mozart, Beethoven, Mozart, Schubert, Johann Straus...

Joseph Haydn kişisel eşyalarından..


Mozart'ın yaşadığı yıllarda kullanılan piyanolardan..



Müzede interaktif olarak geziyorsunuz. Biz 2 saat geçirdik, zaman nasıl geçmiş anlamamışız.


Bu orkestrayı ben yönettim bir beste boyunca.


Orkestra şeflerinin işi hep çok kolay görünürdü bana ama oyun olarak bile olsa yapmak çok zormuş, zira çok iyi yaptığım söylenemezdi. Bu konu üzerinde ayrıca çalışmak gerek:)



O Biirr Bruceee Springsteen

En ünlü şarkılarından biri olan "Born In The USA" olmak üzere arka arkaya hiç ara vermeden seslendirdiği 10 larca şarkısı, 3 saatlik sahne performansı ve nerdeyse 50 yıldır birlikte çalıştığı grubu E Street Band ile izleyenlere tam bir rock müzik ziyafeti yaşattırdı Amerikalı şarkıcı Bruce Sprinsteen.

Viyana gibi nüfusu az bir şehirde 50.000 izleyeni konser alanındaydı. Avusturya'nın en büyük stadı olan Ernst Happel Stadion'da iğne atsan yere düşmezdi, buyrun siz kendiniz görün:)




19 Temmuz 2012 Perşembe

Hayal ortaklarim

Oturmusum Viyana Universitesi kampusunde bir banka. Sonraki dersi bekliyorum. Hava gunesli, guzel bir sicaklik var hani yakmayan ama kemiklerinizi isitan. Sagimda solumda cok insan yok. Bankin uzerine hafifce uzaniyorum. Gunesin tadini cikariyorum bir yandan bir yandan da ozlemlerimi fark ediyorum. Hersey ozleniyor, anne baba abla ozlemi ayri. Ama onun disindakileri de ozluyor insan. Birden sunu farkdiyorum. En cok ozlediklerimin basinda soyle bi kiz arkadasimla onceden planlamamis bi telefonla biraraya gelinmis bir bulusma. Of degmeyin ordaki iki kizin keyfine. Konu konuyu acar, kahveler caylar soylenir, biraz da kek kurabiye varsa oyyyy. Birbirilerinin noktalari vardir ortak olduklari. Hayalleri vardir gerceklestirecekleri. Sevgi doludur o sohbet, kiskancliktan hirstan cook uzaktadir. Hakli elestiriler olur yeri geldiginde, yada ayni kisiye sovulur buyuk bir keyifle. Farkli birseydir o. Aile sohbetlerinden cok farklidir yada oylesine arkadasliklardan. Gercekten bilmek icin sorarsin yardim edebilmek icin gecen gunku sorunu nasil cozdugunu yada cozemedigini. El vermek istersin, ufak bir deneyimle paylasirsin duygularini. O da aynisini yapar sana. Sorularinda art niyet yoktur bilirsin. Yada seni yanlis anlamaz asla. İste bu rahatlikla yapilir o sohbetler. Ne guzel de yapilir, iyiki bulusulmustur hep!

Hangi ortamda olursan ol, yasin kac olursa olsun, bu hep yasaman icin gerekecektir.
Onun icin iyiki varsiniz, M., 2A., 2S, 2G, 2B.

17 Temmuz 2012 Salı

Şirin Graz

Graz, Avusturya'nın Steirmark eyaletinin başkenti, Viyana'dan sonraki ikinci büyük şehri. Graz'a 1500'lü yıllarda Osmanlılar tarafından fetih düzenlenmiş.

Ufak meydanları, dar sokakları, tasarım binaları ve mağazalarıyla oldukça sempatik.

Özellikli yerlerinden bir tanesi Schlossberg adındaki tepesi. Burada aynı zamanda bir saat kulesi de bulunuyor. Şehir manzarasına doyamıyorsunuz.

                                    

                                     
Tepeye çıkmak için işte bu zorlu merdivenleri çıkmalısınız.
Şaka şaka, merdiven seçeneği de vardı tabii ama biz asansörü tercih ettik:)


 Saat kulesi oldukça heybetli..


O. (solda) yine her zaman olduğu gibi çocukluğunu Graz'da da yaşadı. Üniversiteden arkadaşımız E. de yanımızdaydı, sağdaki de E. Birlikte çok eğlendiler:)


İstanbul yalnızca 1273 km uzaklıkta.

Graz sokaklarına geri dönüyoruz, karşımıza bu muhteşem binanın altında yer alan leziz dondurmacı çıkıyor. Benim felsefem, bir mağazada kalabalık varsa, o mağaza girilmeli. 

                                     

Dondurmacı için de aynısını yaptık ve fotoğrafta görülen bu leziz donduryı afiyetle yedik..

 Gezinmeye devam ediyoruz..

 

Burada O. ve E.'yi kim bulabilecek bakalım:)

                                    

Graz'da birçok mağaza var, ilgimizi çekenleri dolaştık. Aşağıda görülen mağaza çok şıktı. Fotoğrafta görülen sandalyelere tek tek oturdum, acayip rahattı, Türkiye'de bulursam kesin alacağım bunlardan. Çok güzel görünmüyorlar mı?
                       
                                    

                                    

Belediye binası herzamanki gibi ihtişamlı..

                                              
Yemek yediğimiz resturant bir Brau idi. Bilmeyenler için Brau, kendi birasını kendi yapan yer anlamında. Ben içmedim ama O. ve E. birayı çok beğendi. 
Biz yemeklerimizi yerken tam karşıda bir kalabalık toplandı ve bize doğru bakıyorlardı. Önce bir anlam çıkaramadık ama daha sonra çan sesleriyle birlikte fotoğraf makineleri flaşları patlamaya başlayınca kafamızı yukarı kaldırdığımızda açılan pencerelerinden çan sesi boyunca bir kadın ve erkek figürünün dans ettiğini gördük. Bu hergün 11:00-15:00-18:00 saatlerinde oluyormuş. Şanslıydık biz de bu ana tanık olanlar arasına girdik. Bence çok eğleceliydi. Birgün Graz'a yolunuz düşerse hangi saatte nerde olmanız gerektiğini biliyorsunuz artık:)

                                   
 
Graz'a veda ederken Mur nehri üzerinde bu ilginç tasarımlı yapıyı gördük. Cirkin gibi duruyor olabilir ama gece ışıkları yandığında harika bir görüntüye bürünüyormuş. Ben de Graz broşüründe gördüm fotoğrafını. Mur adası (Mur Insel) adı verilmiş. İçinde bir anfitiyatro ve cafe bulunuyormuş.


Graz da böyleydi işte...
O. ve E. Graz'ı çok beğendi,  en son bıraktığımda derin derin Graz'da yaşayabilmenin planlarını yapıyorlardı :)